SUSURLUK'tan tam da "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" Hadisi Şerif'ini kafamıza çivi gibi çakan bir haber geldi.
İlçede zihinsel engelli bir vatandaşımız sessiz/sedasız öldü ve cesedi, iskelete dönüştükten sonra bulundu.
Dramatik olay Kayıkçı köyünde yaşandı.
Hasan Sevinç 56 yaşında ve zihinsel engelliydi.
Köyün kenarındaki yığma kerpiç evde tek başına oturuyordu.
Muhtaç olmasına rağmen, kimseye avuç açmadan, boyun bükmeden hayatını ikame ettiriyordu.
Köyün neşe kaynağıydı aynı zamanda.
Onunla karşılaşan hemen herkes laf atar, kendi kendine kahkahalara boğulurdu zevkten!
Sözüm ona akıllı geçinenler alaya alırdı Hasan'ı, sırf kendilerini güldürsün diye.
Asıl "akılsız"ın kendileri olduğunu kavrayamazlardı.
Çünkü Hasan'dan başka ayna tutan yoktu bu akıllı zevata..
★
Bir gün Hasan ortadan kayboldu.
Günler, haftalar, aylar gelip geçti.
Kayıkçı'da yaşayan onlarca "insan" arasından tek bir "akıllı" çıkmadı; "Ula bizim neşe kaynağımız, velimiz, Hasanımız nerde acep?" diye düşünemedi, soramadı.
Köyün velisi Hasan'ın kapısını aylarca "sağ salim midir, aç mıdır, tok mudur, hasta mıdır, öldü mü, kaldı mı?" diye yoklayan, çalan olmadı..
★
Günlerden bir gün (14 Aralık 2022) köyün "avare" muhtarı nasıl olduysa artık Hasan'ımızı hatırladı.
Hatırladı, hatırlamasına da, koşup gidip kapısını çalmak yerine Jandarma'yı aradı.
Gazetelerde yer alan habere göre muhtar, "akli dengesi yerinde olmayan Hasan Sevinç’ten uzun süre haber alınamadığını, kayıp veya evinde ölmüş olabileceğini, kendisinin bakmaya gidemediğini...." bildirdi.
★
Güvenlik güçleri köye geldi, Hasan'ın kapısını çaldı. İçeriden ses/seda gelmeyince, zaten kilit vurulmayan kapıyı açtı.
...ve "İnsanlık burada öldü" dedirten manzarayla karşılaşıldı.
Bir çocuk gibi sabi ve Yaratan'ın bizlere emaneti olan Hasanımız aylar öncesi ölmüştü.
Kanepesindeki cesedi çürümüş, etini börtü böcekler yemiş, geriye sadece iskeleti kalmıştı.
Olay yeri inceleme ekipleri soğukkanlılıkla görevini yaptı!
Hasan'ımızdan geri kalanları topladı, kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu'na gönderdi.
Bizler için dramatik, onlar için rutin bir işlemdi bu aslında.
Artık Kayıkçı köyünün bir velisi kalmadığı gibi, "insanlığın öldüğü yer"e dönüşüyordu.
★
Neresinden bakılırsa bakılsın, insanlık dramı niteliğindeki olay, ilçe yöneticilerinin, özellikle de köy muhtarının "ayıbı" olarak tarih sayfalarında yerini aldı.
Bizler
valiyi görev yaptığı ilde, kaymakamı ilçesinde, muhtarı mahallesinde/köyünde olup bitenden anbe an haberdar olan elçiler biliriz.
Hele ki, yetimleri, yoksulları, kimsesizleri ve ihtiyaç sahiplerini koruyup gözetmek sosyal devlet olmanın gereğinden öte dinimizin emridir.
Yoksa müslümanlığımızı mı unuttuk biz?
Sahi ne diyordu Hz. Ömer:
"Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de Adl-i İlahi sorar Ömer’den onu.."
Nereden nereye gelmişiz!
★
Şimdi asıl soru şu;
Hadi şehirde yaşayanlar komşuluğu unuttu.
Aynı apartmanı paylaşan insanlar bile birbirini tanımadığı gibi, merdivende karşılaştığında selam/sabah vermiyor!
İyi de bizim saf, temiz Anadolu köylümüze ne oldu böyle de, köyün velisini yaşatamadı!
Onu da geçtik.
Mezarına dönüşen evine gidip bakmaya korkar hale geldi!!!
Ne oldu bize böyle, ne oldu ey insanlık!
Kayıkçı'daki olaya bakarak "öldü mü insanlık!" diyenlere cevabım, "yok, hayır, kesinlikle ölmedi" olur.
Ama bir şeyler oldu, başka bir yerlerde, sanki 80'lerde sıkıştı kaldı herhalde...
Kayıkçı'dan elbet bir gün çıkıp gelecek, insanlığı yine dünyamıza hakim kılacak.!
★
Kardeşlerim,
Alın bizim Hasan Cengiz'in suretini karşınıza ve kendinizin, çevrenizde sürüp giden yaşamla olan ilişkisini bir sorgulayın derim.
Malı-mülkü yığmış, tıkabasa doymuş, cimri, bırakın vatanı/milleti ... kapı komşusuna faydası olmayanlara itibar etmem.
Yaratan olmasa, "insan" bile demem...
Siz de demeyin!
Komşusu aç iken ölen, tok köyün insanlarından olmayın.
Müminlere, mazlumlara, sabilere kol kanat gerin...