İrfan Mavruk, Adana’da yaşayan bir mucittir. Kendisi hayatı boyunca pek çok icat ve buluş gerçekleştirmiştir. Ama ülkemizde ‘’kıymeti bilinmeyen cevherler’’ listesinden öteye geçememiştir. ‘’ Türkiye’de deli, Amerika’da dahi’’ ifadesi onun hikayesiyle tam olarak örtüşmüştür.

Adanalı Deli

İrfan Mavruk, ilk ve orta okulu bitirdikten sonra lise eğitimi döneminde roket ve roket bilimine merak sardı. Amatör şekilde maketler yapıyor projeler tasarlıyordu. O kadar çok deneme yapıyordu ki komşuları bu durumdan çok bıkmış olmalılar, o’nu birkaç kere polise şikayet edip nezarete bile attırmışlardı. Yine de yılmıyordu sürekli yeni denemeler yapıyor, yanlış olduğunu düşündüğü yerleri kusursuzlaştırmaya çalışıyordu. E tabi tarihe dönüp baktığımız da hiçbir buluş ve yenilik cezasız kalmıyor ve ya kolay olmuyordu... 

Her bir yenliğin bir bedeli vardı onun ki de ; ‘’Deli’’ lakabıydı. Okulu bırakmış iş hayatına atılmıştı. Yorucu iş hayatının yanı sıra projelerini de ihmal etmiyordu. Ne yapıp edip, gün boyu çalışıp yorgun argın eve gelse de birkaç saatte olsa roketlerine zaman ayırıyordu. Bir gün canına tak edip dönemin Elektrik Mühendisleri Odası’na yaptığı projesini sundu. Aldığı cevap ise onun için adeta hüsran. Projesinin imkansız olduğu, hatta projesi ile ilgili ‘‘elinde dolaştırdığı füze projesi meraklı bir çocuğun çizdiği karmaşık bir takım şekillerden ibaret olup, teknik bir makine resmi ile herhangi bir alakası yoktur.’’ Dediler...

1960'lar Türkiyesin'de Roket Mühendisi Olmak

Düşünsenize sene 60lar ülkemizde roket bilimiyle uğraşan bir adam var.  Ama gel gelelim yaptığı projeleri, sistemleri ve ya maketleri ne kimselere gösterebildi ne de bir patent alabildi. Hangi kapıya gitse ya onu gülerek uğurladılar ya da bizim böyle ‘’çılgın ve tehlikeli projelere ayıracak kaynağımız yok’’ deyip geri çevirdiler. O kadar çok yatırımcı ve devlet kurumu gezdi ki, daha o gitmeden, ‘’aha gene geldi o deli’’ diye görmezlikten gelindi. Bilime ve roketlere olan tutkusu azalmasa da, ben burada yapamayacağım gitmem lazım hissiyatı duyuyordu. Bıkıp usanmıştı alaycı bakışlardan, insanların arkasından ‘’deli’’ diye konuşmasından. İçten içe kaçıp gidesi vardı çok sevdiği memleketinden, en azından yeni bir başlangıç yaparım, tanıyan eden de yok ne de olsa bir kuru ekmek değil mi her yerde bulurum diye düşünüyordu. Ki şans adeta yüzüne gülüyordu. Ağabeyi Abit Mavruk, Irfan’ın atomlarla ilgili anlattıklarını derste öğretmenine anlattı gel gelelim konu döndü dolaştı, taa dönemin valisine oradan da mektup ile eski TBMM başkanı Refik Koraltan’a kadar geldi...

Başkan Menderes Konuya El Attı

Koraltan’da durumu dönemin Başbakanı Menderes’e izah etti. Okuduğu mektuptan çok etkilenen  Menderes, İrfan’ı hemen Dolmabahçe Sarayı’na davet etti. Koraltan, bakanlar, dönemin bilim kurulu heyeti ve Menderes, İrfanla Dolmabaçe’de bir araya geldi. Koraltan, ‘’ dediğim çocuk bu’’ diyerek tanıttı İrfanı, ardından kurulun aldığı karar doğrultusunda ‘’üstün zekalılar çocuklar’’ fonu ile ABD’ye gönderilmesi gündeme geldi. İrfan için, ufukta yeni bir yol ve yeni bir başlangıç gözükmekteydi. Ne yapacaktı peki genç mucit? İçten içe karşısına yepyeni bir fırsat ve getirdiği heyecan ama bir o kadar da endişe vardı...

Düşündü taşındı kararını verdi, eşyalarını toplayıp sene 1959’u gösterirken Amerika’nın New York şehrine gitti. Daha gelir gelmez onu testten teste soktular. E tabi kolay değil başka bir ülkeye (taa elin Amerikası) devletin ‘’üstün zekalı çocuk’’ sıfatıyla gelmişsin. Velhasıl girdiği tüm testlerden başarıyla çıkan İrfan kendisini Columbia Üniversitesi’ne kaydettirmeyi başarmıştı. Kalacak yurdu, sıcak yemeği ve çok sevdiği hayalleri vardı. Bir yandan sıkıca derslerine çalışan İrfan, diğer yandan da dil öğrenmeye ve arkadaş edinmeye çabalıyordu. Üç ay gibi kısa bir sürede İngilizce öğrenmeyi başarmıştı bile...

Tük Dahi...

1960’ta Türkiye’de ihtilal oldu ve İrfan’ın bursu da böylece kesildi. Beş parasız kalmıştı koskoca Amerika’da ama daha önceden tanıştığı İspanyol kız arkadaşı (sonradan evleneceği kadın) destek çıktı ona. Seneler seneleri kovalarken İrfan tahsilini bitirip, Houston’da bir nükleer araştırma merkezinde çalışmaya başladı. Hatta çalıştığı tesiste hidrojen bombasını icat eden bilim insanı Edward Tellar da vardı. Bir yandan çalışan bir yandan da yeni projeler üretmeye devam eden İrfan, uzayda atom yükünü ölçebilen bir cihaz geliştirmeyi başardı. Bununla beraber ünü de git gide yayılıyordu. Hatta köşe yazılarında bile adı geçmeye başlamıştı. Ardından yaptığı radarsız roket keşfi ile ABD bilim dünyasında adını duymayan kalmamıştı...

NASA onu Apollo projelerinde görmek istedi.  Dönemin NASA bilim kurulu başkanı, bizzat kendisi Apollo Projeleri’nde yer alması için teklif götürdü. Apollo Projeleri’nde önemli görevlerde yer alan İrfan, ekibiyle beraber çalışması sonucu uzaya çıkan füzelerin patlamasını önleyen projeyi geliştirdi. Sonraki yıllarda ise özellikle yerden kumanda edilmeyen roketler alanında uzmanlaştı ve üstün başarılar elde etti. Hatta Ay’a ilk çıkan Apollo 11 mekiğindeki astronotlarla bile bizzat kendisi konuştu. Apollo Projelerinde elde ettiği başarılar nedeniyle kendisinden hala ‘’ Türk Dahi’ diye hitap edilir.

Apollo projeleri bittikten sonra yaşamını tarım ve hayvancılık alanında hayatı kolaylaştıracak projelere adadı. Roket ve roket bilimi haricinde tarım ve hayvancılık alanında icat ettiği makineler günümüzde hala daha kullanılmaya devam ediyor

İrfan Mavruk emeklilik döneminde 2010 yılında geçirdiği kalp krizi sonunda yaşama gözlerini yumdu.

Sen kalk hayallerinin pesinden Amerika’ya git, Çalış, didin, çabala Aya giden roket geliştir. ilk Ay’a çıkan insanla canlı kanlı konuş ama ülkende beş paralık itibarın olmasın pess.. Bu da ancak bizim ülkemizde olabilecek garip hikayelerden birisidir…