Türkiye'nin son seçim sonuçları, siyasi anketlerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini kanıtlıyor. Konu seçimler olduğunda, sağduyunun her zaman anket sonuçlarına üstün gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, analistler, gazeteciler ve siyasetçilerin çoğu, muhtemelen rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı ilk turda kaybedeceğini öngördüler.
Bu geniş kanaatin arkasında mantıklı gerekçeler vardı: Ekonomik sıkıntılar, rekor düzeydeki enflasyon ve son deprem felaketi sonrasında yapılan kurtarma ve iyileştirme çabalarının yetersizliği gibi faktörler. Ancak genellikle bu varsayım, Kılıçdaroğlu'nu önde gösteren bir dizi anketin sonuçlarına dayanıyordu. Hatta Erdoğan'ın destekçileri bile bazen anket sonuçlarından endişeli görünüyorlardı.
Ancak sonuçlar bu beklentilere uymadı. Erdoğan, neredeyse çoğunluğu elde ederek ilk turda seçimi kazandı ve belirleyici ikinci turda oyların yüzde 52'sini alarak zafer elde etti. Bu sonuç, yalnızca Türkiye'deki değil, aynı zamanda uluslararası anketlerin genellikle güvensiz olduğunu gösteriyor.
Anketler, seçmenin oy kullanma veya evde kalma kararını etkiliyor. Ayrıca siyasi adaylar ve partilerin stratejilerini belirlemelerinde, medyanın haber seçimlerini yönlendirmesinde ve yatırımcıların hesaplarını etkilemesinde de rol oynuyor. Ancak anketlerin niçin bu kadar yanıldığını anlamak için uzmanlar yıllardır çaba harcıyor.
Türkiye'de, anket şirketlerinin muhalefet ya da hükümetle güçlü bağlara sahip olduğu, bu nedenle sonuçları çarpıttığı iddia ediliyor. Benzer durum, diğer bazı ülkelerde de geçerli. Partiler ve organizasyonlar genellikle sadece kendi amaçlarına hizmet edeceğine inandıkları sonuçları paylaşıyor.
Bununla birlikte, anketlerin dahil etmediği geniş diaspora nüfusu da önemli bir etken. Örneğin, Türkiye'de yaşamayan ancak Erdoğan'a destek veren 6 milyon 500 bin Türk vatandaşı var. Bu seçmen kitlesi genellikle anketlere dahil edilmiyor.
Sonuç olarak, seçmen davranışları değişiyor. Partilerin ve liderlerin etkileri genişliyor ve seçmen daha kararsız hale geliyor. Bu nedenle, anketlerin sonuçları da daha öngörülemez hale geliyor. Bu değişen dinamikleri anlamak ve daha doğru sonuçlar elde etmek için istatistiksel yöntemlerin daha etkin bir şekilde kullanılması gerekiyor. Ayrıca, seçmenin evde kalma veya oy kullanma kararını belirlemesi için son günlere odaklanan kampanyaların etkisi de artıyor.
Hem sezgilerim hem de şahsi düşüncem şöyle: Seçmenler bugünlerde çıkarına uyup uymadığına bakmaksızın kendilerine ilham veren adayları destekliyor ve bunu çoğu zaman akrabalarına, dostlarına veya anket için kendileriyle iletişime geçen yabancılara itiraf etmekten çekiniyor.