Son dönemde Orta Doğu coğrafyasında yaşanan çatışmalar, sadece bölgeyi değil, tüm dünyayı derinden etkiliyor. Filistin ve İsrail arasında süregelen çatışmalar, her iki tarafın da terör politikalarına sıkışmışlığını gösteriyor. Ancak bu acı döngünün temelinde, acıları yarıştırma ve intikam duygusu yatıyor.

İsrail, güvenlik gerekçesiyle coğrafi genişlemeyi amaçlayarak Filistinlilere yönelik politikalarını sürdürüyor. Bu politikaların bir parçası olarak terörü yöntem olarak benimsiyor. Hamas ise Filistin için mücadele ederken terörü siyaset biçimi olarak seçiyor. Bu noktada, her iki tarafın da seçtiği terör politikalarının altında acıları yarıştırma ve intikam alma motivasyonu görülüyor. Bu yaklaşımın sonu barışa değil, her iki tarafın da giderek düşmanına benzer hale gelmesine yol açıyor.

Son dönemdeki saldırılar ve çatışmalar, sadece bölgesel değil, küresel düzeyde de büyük etkilere sahip. Hamas'ın Aksa Tufanı adını verdiği saldırılar, beklenmedik ölçekte bir operasyona işaret ediyor. Bu saldırıların gerekçesi olarak, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri gösteriliyor. Ancak bu saldırıların öncesindeki aylarda yaşananlar, Filistinlilerin maruz kaldığı zorbalıkların sadece bir yönü.

Acı gerçek şu ki, bu tür saldırılar ve terör eylemleri masum çocukların ve kadınların hayatına mal oluyor. Elektrik ve suyunun kesilmesi gibi toplu kıyımı hedefleyen bombardımanlar ise güvenlikle alakalı değil, tamamen insani dışı eylemler.

Bu çatışmanın altında yatan bir diğer önemli nokta, her iki tarafın da terör politikalarının temelinde acıları yarıştırma ve intikam alma dili yatıyor. Bu yaklaşım, barışa ulaşmanın yolunu değil, her iki tarafın da giderek düşmanına benzer hale gelmesini sağlıyor.

Ayrıca, Hamas'ın tarihsel olarak İsrail'in politikalarını destekleyen bir örgüt olmasından başlayarak, bugün karşıtlığına dikkat çekiyor. Bu durum, uluslararası ilişkilerde sıkça rastlanan dinamiklerden biri. Örtük politikalar ve iş birlikleri, zaman içinde farklı bir noktaya evrilebilir.

Tüm bu gelişmeler, küresel düzeyde de büyük etkilere sahip olacak gibi görünüyor. 11 Eylül saldırılarının etkilerini hatırlatarak, bu saldırının da benzer bir büyüklüğe ulaşabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekir.

Sonuç olarak, yaşananlar bize gösteriyor ki, küresel düzeydeki bölüşüm kavgaları ve çatışmaların etkileri giderek artıyor. Her gün daha da sıklaşan savaş ve terör çığlıkları, toplumların güvenlik arayışlarını güçlendiriyor. Ancak maalesef, barış için çaba harcamak niyetinde olan yeterli liderlik yok gibi görünüyor.

Bu nedenle, gelecekte Gazze, Filistin ve Orta Doğu'da neler olacağını öngörmek zor. Ancak şu bir gerçek ki, yaşanan küresel ara buzul dönemi ve onun popülist, otoriter yönetimler dönemi, önümüzdeki on yıl boyunca devam edecek gibi görünüyor. Bu süreçte, herkes kendi güvenliğini öne çıkaracak ve bu, maalesef, çözüm odaklı diplomasi ve siyasi çabaların geri planda kalacağı anlamına geliyor.