Cezasızlık, hukukun en karanlık yüzlerinden biridir. Devlet, şiddetin meşruiyetini elinde tutarken, adalet kavramını değiştirip hukuk sistemini kendi amaçlarına uyarlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi için hukuk düzenine ve "hukuka" ihtiyaç duyarlar, ancak paradoksal bir şekilde hukuksuzlukları ve hak ihlallerini yaratmak için hukuka sığınır. Bu noktada Türk Ceza Kanunu, suç ve cezanın ne olduğunu belirleyen dört önemli adıma odaklanır.
Adım 1: Hukukun Amacı ve İlkeleri
İlk adımda, ceza kanununun amacı belirlenir. Bu amaç, kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını, çevreyi ve toplum barışını korumak ve suç işlenmesini önlemektir. Bu ilkelere dayanarak, hukuk devletinin temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenir.
Adım 2: Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi
İkinci adımda, suç ve cezada kanunilik ilkesine vurgu yapılır. Kanun, suçun tanımını yapar ve kanunda suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. Ayrıca, yürürlükteki kanunun suçu için belirlenen cezanın daha ağır olamayacağını belirtir. İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.
Adım 3: Cezada Orantılılık ve Ayrımcılık Yasağı
Üçüncü adımda, suç işleyen kişi hakkında verilecek cezanın ağırlığıyla orantılı olması gerektiği vurgulanır. Ayrıca, ceza kanununun uygulanmasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikirler, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumlar üzerinden ayrım yapılamayacağı belirtilir.
Adım 4: Kanunların Bağlayıcılığı ve Hukuk Bilinci
Dördüncü adımda, kanunların bağlayıcı olduğu ve "ceza kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesine vurgu yapılır. Kanuna aykırı davranmanın mazereti olmadığı ve herkesin kanunlara uymakla yükümlü olduğu belirtilir. Hukukun üstünlüğüne vurgu yaparak, hukuka uygunluk arayışının meşruiyetini ön plana çıkarır.
Cezasızlık: Hukukun İhlali ve Toplumun Acı Gerçeği
Ancak, bu ilkelere rağmen, cezasızlık olgusu karşımıza çıkar. Devlet, hukukun içine yerleşmek amacıyla kendi eylemlerini kanuna uygun göstermeye çalışır. Cezasızlık, hukukun ve insan haklarının ihlalidir. Bu olgu, güçlenir ve zaman içinde kendini yeniden üreterek toplumu derinden etkiler. Devlet, hak ihlallerini gerçekleştiren fail konumuna düşer ve bu durum, "cezai" sorumluluktan kurtulma çabası olarak algılanır.
Cezasızlık: Toplumun Ortak Sorunu
Cezasızlık, sadece mağdurları değil, tüm toplumu etkileyen temel bir demokrasi ve hukuk sorunudur. Bu durum, zaman içinde hukukun ve adaletin çiğnenmesine, devletin kendi eylemlerini meşrulaştırma çabasına dönüşür. Verilere göre, 2020'de Cumhuriyet başsavcılıklarındaki dosyaların yarısında fail belli değildi. Bu durum, cezasızlığın ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor ve toplumun karşı karşıya olduğu acı bir gerçeği ortaya koyuyor.
Cezasızlıkla Mücadele: Hakikati Bilme Hakkı ve Hukukun Üstünlüğü
Cezasızlıkla mücadele, hakikati bilme hakkının savunulmasıyla başlar. Toplum, devletin içsel cezasızlık politikalarını sorgulamalı ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için çaba harcamalıdır. Demokrasi ve hukukun temel değerleri, herkesin eşit şekilde hukuka tabi olduğunu ve hak ihlallerinin cezasız kalmaması gerektiğini vurgular.
Cezasızlıkla Yüzleşme: Toplumsal Bilinç ve Hukuki Reformlar
Cezasızlıkla yüzleşmek için toplumsal bir bilinç oluşturmak ve hukuki reformlara yönelmek önemlidir. Cezasızlık, demokratik bir toplumun temel değerlerine aykırıdır ve bu sorunu çözmek için toplumun bir araya gelmesi gereklidir.