1989 yılında Edirne’nin küçük bir beldesinde doğan İpek Bayraktar’ın halk danslarıyla tanışma süreci çocukluğuna dayanıyor. İlgisini fark eden Bayraktar, hedeflerine ulaşmak için çalışmaya devam ediyor.
M.G.: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İ.B.: “Çocukluğum, ufak bir bahçesi ve az sayıdaki keçilerimiz için küçük bir ağılı olan sıradan bir köy evinde geçti. 12 yaşımda babamı akciğer kanserinden kaybettikten sonra hayat annem ve benim için olabildiğince zor geçmiş olsa da, birbirinden güç alan iki kadın olarak bir şekilde yenilmemeyi başardık. Ben babamı kaybettiğim sene halk danslarıyla tanıştım. Sınıf öğretmenimiz bizi Kırklareli yöresiyle il yarışmasına hazırladı ve ben halk danslarına ait ilk teknik ve temel bilgileri Zafer öğretmenim sayesinde erken bir yaşta öğrenmiş oldum.”
Aslında dansın her türüne ilgi duyduğunu söyleyen İpek Bayraktar, geleneksel bir tarzı olan ve karakterine en çok yakıştığını düşündüğü halk danslarıyla yoluma devam etme kararı almış. Sağlık sektöründe devam eden meslek hayatını sonlandırdıktan sonra halk dansları antrenörü olma hayali için çalışmaya başlamış.
M.G.: Çizdiğiniz yolda ilerlemek için neler yaptığınızdan bahseder misiniz?
“Özellikle özel sağlık sektöründe çalışan meslektaşlarım da çok iyi bilir, inanılmaz yorucu ve yıpratıcı bir çalışma hayatımız var. Az personel çok iş mantığının hakim olduğu çalışma ortamında yoğun stres altındayız. Çünkü attığımız her adım bir insanın hayatına dokunuyor. Mesleğimizin güzel ve gurur verici yanları olsa da yoğun ve stresli iş hayatımıza Covid-19 sürecinin eklendiği bir süreç de yaşadık. Bu süreçte, çalışma hayatımın zorluklarına rağmen halk danslarını hobi olarak Çorlu Halk Eğitim Merkezi Gençlik ve Spor Kulübünde lisanslı oyuncu ve kursiyer olarak her fırsatta icra etmeye çalıştım. Ancak antrenörlük hayalimi gerçekleştirmek için gerekli zamana sahip değildim.”
M.G.: Evlenip, işinizden ayrılıp, Şırnak’ın kırsalında küçük bir ilçeye yerleşince antrenörlük hayalinizle baş başa kalmışsınız. Kararlılıkla devam eden antrenörlük sürecinize yön veren motivasyonunuz nedir?
İ.B.: “Çok uzun yıllar yarışmalara, gösterilere çıktım. Aktif bir şekilde hep sahnedeydim ama artık ben de yıllar önce küçük bir kız çocuğuyken hayatıma giren halk danslarını en güzel şekilde başka çocukların, insanların hayatına sokmak istiyorum. Amacım, onlara bir sağlıkçı olarak sağlıklarını kaybettiklerinde değil de, sağlıkları yerindeyken halk dansları ile dokunmak.”
M.G.: Halk dansları hangi becerileri gerektiriyor, sporla ilişkili bir yanı olduğunu düşünüyor musunuz?
İ.B.: “Halk dansları bir dans türünün yanı sıra yapısında barındırdığı fiziksel hareketler sebebiyle, kondisyon, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve beceri gerektiren bir spor türü de aynı zamanda. Öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olan Türk Halk Oyunları Federasyonu, Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlandı. Bu doğrultuda, halk danslarının bir dans türünün yanında spor türü olduğu tescil edilmiş oldu.”
M.G.: Halk danslarının gereken ilgiyi görmesi için antrenörlere nasıl görevler düşüyor?
İ.B.: “Halk danslarının ülkemizin çoğu yöresinde ve şehrinde hak ettiği değeri çok fazla görmediğini düşünüyorum. Ama bunu değiştirmek için çalışan ve çabalayan çok kıymetli hocalarımız, antrenörlerimiz var. Halk dansları antrenörü olmak için öncelikle en az bir yöreye çok iyi hakim olmanız gerekiyor. O yörenin tarihini, coğrafi yapısını, gelenek göreneklerini, giyim kuşamını iyi bilmelisiniz. Yörede oynanan halk oyunlarının varsa hikayelerini, kullanılan enstrümanları ve müzik yapısını, aldığı başka adlar varsa onları, kostümlerini bilmelisiniz.”
M.G.: Antrenörlük için hangi eğitim süreçlerinden geçtiniz, hangi yöreye ilgi duyuyorsunuz?
İ.B.: “Öncelikle Çorlu Halk Eğitim merkezinde açılan Tekirdağ yöresi 240 saatlik halk dansları kursunu tamamlayarak sertifikamı aldım. Daha sonra, Anadolu Üniversitesi’nin belli tarihlerde açmış olduğu Birinci Kademe Antrenörlük Temel Eğitim sınavını yüzde yüz başarı ile geçtim ve Türkiye Halk Oyunları Federasyonu’nun açacağı uygulama eğitimine katılmaya hak kazandım. Çok kısa bir zaman önce, federasyonumuzun beklenen uygulama eğitimini açması üzerine, bir haftalık teorik eğitim ve uygulama süreçlerini içeren eğitimi tamamladım. Sürecin sonunda yazılı sınavı ve uygulama sınavını başarılı bir şekilde geçtim. Birinci kademe yardımcı antrenör olarak bu yolda ilk adımımı atmış oldum. Tabii ki kurumlarda kurs açabilmek için ikinci kademe şartı arandığından hız kesmeden ikinci kademe antrenörlük temel eğitim sınavına da hazırlanmaya başladım. Kafkas ve Çerkez oyunları dahil olmak üzere birçok yöre dansına hakim olsam da hem dans figürü sayısı hem de teknik bilgi açısından en hakim olduğum yöre Tekirdağ yöresi.”
M.G.: Gerçekleştirmek için adım adım yaklaştığınız bir hedef var: Sanat akademisi kurmak. Biraz bu hedeften bahseder misiniz, aklınızdaki sanat akademisi nedir, neyi amaçlıyor?
İ.B.: “Halk danslarını nesilden nesile aktararak yok olmasına engel olmak istiyorum. Çağ atlıyoruz ve bizden sonra gelen neslin ilgi odakları bizlerden çok çok farklı. Halk danslarının yeni neslin çok fazla ilgilerini çekmediğini daha çok modern danslara yönelen büyük bir kesimin olduğunu gözlemliyorum. Ben, halk danslarının aktarımının geleneksel tarzda; performans amaçlı sergilenmesinin ise modern tarzda yapılmasından yanayım. Bu doğrultuda hedefim, halk danslarını modernize ederek en iyi koreografilerle ve müziklerle sahnede sunacak kalabalık bir dans ekibi kurmak ve bu ekibi ülkenin her yerinde tanınan bir marka haline getirmek. Bunun için müzik eğitiminin, sahne eğitiminin ve oyunların teknik eğitiminin profesyonel olarak ayrı ayrı verildiği, bu eğitimlerin yanında gerekli esneklik ve kondisyonu sağlamaya yönelik egzersiz çalışmaları ile klasik bale eğitiminin de içinde olduğu bir eğitim programı izlemeyi düşünüyorum. Bu sanat akademisine, halk danslarıyla ilk kez tanışmak isteyenlerin geleneksel eğitim almak için; dans geçmişi olanların ise gösterilerde, çeşitli etkinliklerde sahne almak üzere kuracağım ekipte yer almak için katılabilmesini hedefliyorum.”
M.G.: Sanat akademisi kurma hedefiyle yolunuza devam ediyorsunuz. Ancak “RotamTrakya” isimli bir trekking ekibinin de kurucususunuz. Sağlık sektöründe çalışırken trekkingle ilgilenmeye nasıl başladınız, doğayla buluşma ve trekkingle tanışma sürecinizi anlatır mısınız?
İ.B.: “Doğa yürüyüşlerini hep merak ederdim ama bir türlü fırsat bulup katılma şansım olmamıştı. Bir gün arkadaşımın vesilesiyle amatör olarak bir doğa yürüyüşü programına katıldım ve başlangıç için 17 km orta/zor bir parkur yürüdüm. O parkur sonrasında dediğim şey “Sanırım ben bu dünyaya doğa yürüyüşü yapmak için de gelmişim” oldu. Daha sonra bu konu ile ilgili epey araştırma yaptım, etkinliklere katılmaya devam ettim. İlk doğa yürüyüşüne gittiğim arkadaşımla yönetimini benim yapacağım bir grup kurmaya karar verdik. Yoğun çalışma hayatıma rağmen kısa sürede popüler olan bir doğa yürüyüşü grubu kurmayı başardık. Bu adımın benim için hayatımı hızlı bir şekilde değiştiren “iyi ki de yapmışım” dediğim bir girişim olduğunu söyleyebilirim. Ancak eşimin tayini sebebiyle Şırnak’a yerleşince gruptan ayrıldım ve yaklaşık bir sene sonrasında grup dağıldı. Bu grup içindeki deneyimlerim yeni bir adımın oluşması cesaretini verdi.”
Kolektif paylaşıma ve eşitliğe dayanan bir başka grup kurulması için girişimde bulunan Bayraktar, “RotamTrakya” trekking ekibinin liderliğini üstlense de Şırnak’ta devam eden yaşamı nedeniyle ekibin organizasyonuna uzaktan destek oluyor. Trekking ekibine dahil olan her birey kolektif paylaşımcılıkla organizasyonun oluşumuna katkı sağlıyor ve süreç her bir ekip üyesi tarafından gönüllülük esasına dayanarak sürdürülüyor.
M.G.: “RotamTrakya” tarafından organize edilen etkinliklere katılan kişilerin ve sizin motivasyonunuz nedir?
İ.B.: “Ben ekip arkadaşlarıma uzaktan destek oluyorum. Grubumuz kısa sürede yoğun ilgi gören bir grup oldu. “RotamTrakya” profesyonel bir trekking grubundan ziyade genellikle 10-12 km bandında kolay ve orta parkurlar seçen daha çok stres atmaya ve eğlenmeye odaklı arkadaş topluluğunun oluşturduğu bir platform aslında. Doğa yürüyüşlerinde uygulanan kuralları içeriyor fakat biz etkinliklere gelen arkadaşlarımızı çok fazla yormayı tercih etmiyoruz. Onlara daha çok doğanın içinde streslerini yönetebilecekleri ve deşarj olabilecekleri bir alan yaratmayı hedefleyerek etkinliklerimizi planlıyoruz. Çünkü, insanların bir yürüyüş ekibine katılma motivasyonunun kişiden kişiye değiştiğini düşünüyorum. Spor amaçlı katılanlar olduğu kadar merak duygusunu takip edenler, sosyalleşmek isteyenler ve haftanın stresinden kurtulmayı amaçlayanlar da oluyor. Son olarak, doğa yürüyüşü konusunda da hedeflerim olduğunu söylemek istiyorum. Yürüyüş liderliği eğitimi almak da yapılacaklar listemde.”
Melisa Gönen/İzmir