Türkiye’nin ana gündem maddesi hepimizin malumu ekonomi, ekonomik kriz.

Ekonomik keriz, pardon düzeltiyorum. Ekonomik kriz olduğunu iddia edenler yanılıyorlardı, çünkü biz şahlanan bir ülkeydik, çok iyi durumdaydık, Avrupa Birliği’ne falan 5 milyar dolar “verin gitsin” diyebiliyorduk. Yani ekonomimiz şahlanma üzerine şahlanma gerçekleştiriyordu, e haliyle dünyada bizi kıskanıyordu.

Ama “emekli maaşları” diye ufak bir pürüz beliriverdi.

Peki nedir bu emekli maaşı?

Normalde bundan 20-22 yıl önce asgari ücretten bile yüksek olan emekli maaşları bugün asgari ücretin altına düşmüş durumda. Şu an emekli maaşlarının durumu ne olacak, bunu kimse pek bilmiyoruz. Peki neden bilmiyoruz? Çünkü bilebileceğimiz, öngörüde bulunabileceğimiz veriler kimsenin elinde yok.

Bakanlar veya Bakanlar Kurulu falan diyecekseniz eğer...

Şöyle izah edeyim. Bakanlar Kurulu toplanıyor, büyük bir ihtimalle önlerine gelenleri dinleyip uyguluyorlar. Varsa aksini iddia eden, buyursun dile getirsin. Mesela, sen yanlış biliyorsun. “Bakanlar Kurulu toplanıyor, karşılıklı fikir alışverişinde bulunulup, ortak akıl ile karar alınıyor ve uygulanıyor” diyebilen var ise şayet, ben işin aslını dinlemeye sonuna kadar varım.

Sayın Cumhurbaşkanımız, emekli maaşı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Hani muhalefet emeklilere maaş zammı vaad ediyordu ya, Cumhurbaşkanımız; “Sözü edilen artışları, ülkenin tüm yatırımlarını durdursak, sağlık harcamalarının tamamını buraya aktarsak, kamu görevlilerine maaş vermesek bile karşılayamayız.” demişti.

Aslında bu söylemde sıkıntı yok, bundan üç beş yıl öncesinde bile, "pandemi oldu, deprem oldu bir sürü afet geçirdik. Malum bizim petrolümüz yok, doğal gazımız yok, zaten dünya ekonomisinin de hali ortada, ülke olarak toplu şekilde tasarruf yapacağız” deseydi, daha samimi olurdu.

Tabii sadece söylemde de değil, “makam araçlarını azaltsaydık, uçakların en azından yarısından kurtulsaydık, ne bileyim mesela bazı büyük şirketlerin vergi borçlarını sıfırlamasaydık” falan. Eminim emeklinin sesi bu kadar gür çıkmazdı.

Halkta “abi reyis, haklı, hep beraber elimizi taşın altına sokmalıyız” falan derdi, diye düşünüyorum.

Ama şöyle birkaç sene evveline bakınca ortada derin bir tutarsızlık var. Siz, biz hep tasarruf yapıyoruz. Bizden sabır isteniyor, bizden şükür isteniyor. Hepsine eyvallah da..

Acaba bu tasarrufu biraz da halk yerine başkaları mı yapsa?

Aklıma hep şu söz geliyor, “itibardan tasarruf olmaz” ama emekliden olur.