“sen bilmezdin

ben ne kadar buluttum

ne kadar çoban

ne kadar ot

içimdeki senden korktum

o seni benden sanarak

ve bir gün

kuş gözlü bir çocuk gördüm

elinde ağsa

çıkınında peynir

ne kadar masum

ne kadar dünyaydı bilemedim

vurmuşsun o çocuğu

haberlerden öğrendim”

Okuduğunuz şiir, Susurluklu yazar-şair, değerli ağabeyim Ruşen Işık’ın geçtiğimiz günlerde aynı anda çıkardığı iki şiir kitabından biri olan “Nurudidem Ağıtı”ndan…

Diğer şiir kitabının adı da “Harami Algılar Pazarı”

Unuttuk şiiri… Eskiden mısralar dilimizden düşmezdi.

Şiirler ezberimizdeydi.

Şiir, aşkın, sevginin, tüm bu duygularımızın masumca ifadesiydi… Ya şimdi…

Medyada, televizyon dizilerinde “en büyük değer para” diye sunulan hikâyelerle, duygularımız birer birer köreltiliyor. Duyarsız, duygusuz, kupkuru, içi boş bir dünyaya doğru hızla yol alıyoruz.

Sahi, en son ne zaman bir “şiir” okudunuz?

Dost sohbetlerinizde en son ne zaman “şairlerden” bahsettiniz?

Cevap yok değil mi?

Ruşen Işık’ın şiir kitapları tam da böyle bir dönemde, benim için deyim yerindeyse -kurumuş toprağa düşen yağmur damlaları- gibi geldi…

Defalarca okuduğum şiirler hem hüzünlü hem umutla doluydu…

Bir tomurcuktu belki de unuttuğumuz duyguları filizlendirecek…

Bir bakmışsın “Doburcalının kahvede” ülkeyi kurtarıyorsun, bir bakmışsın “istasyonda” kaybettiğimiz çocukluğumuzu arıyorsun…“Şeker fabrikasının küspe kokusu”, “Top bayırının barut kokusu” geliyor burnuna…“Hatap deresi” akarken, “mezarlıktan bozma parkta”, “büyük çınarın altında” buluyorsun kendini “birbirimizden habersiz, birbirimize biraz fazla yabancılaşarak…”

Şiiri bize yeniden sevdiren Ruşen Işık’ın iki kitabını da alın, baş ucunuza koyun…

Moraliniz mi bozuk, yaşam enerjiniz mi düşük ya da mücadele gücünüzü mü kaybettiniz…

Açın rastgele bir sayfayı ve okuyun karşınıza çıkan mısraları…

Bir şiir, bir mısra, bir kelime size mutlaka dokunacak…

Kendinizden izler bulacaksınız, kendinizi bulacaksınız.

İnanın size iyi gelecek…