Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu ülkenin-milletin-devletin birliği kimlikçi siyasete son

Başlık, bir yazının hem adı hem de özeti gibidir.

Bu durum, elbet bu yazı için de geçerlidir.

Şüphesiz ki başlığı da bazılarına ters gelecektir.

Çünkü milletin, yirmi yıldan beri içine düşürüldüğü derin ayrışma düşünüldüğünde, bu elbette çok normaldir.

Fakat bu ayrışma, milletin birliği için gerçek bir tehdittir.

Nicedir memleket, millet, devlet, halk ve yurttaş olarak, öyle bir noktaya gelindi ki sanki ne önceye aitlik, ne bugün, ne de gelecek var!

Adeta yiterek akıp gitmekte bütün zamanlar!

Sanki dünsüz, bugünsüz, yarınsız; köksüz ve zamansız bir sürükleniş var!

Hakim siyasetin ülkeyi getirdiği en “tehlikeli” hali, “kimlikçi siyaseti!”

İktidar eliyle yürütülen bu “kimlikçi siyaset” denilen büyük kötülük, durmadan hep kaşındı, kaşındı ve yayıldı.

Ne yazık ki sonuçlar da alınmadı değil, alındı.

Her tarafa, her yapıya ve çoğu kafaya da bulaştırıldı.

Büyük kurtarıcı "milletin-ulusun" tarifini yaparken;

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” dememiş miydi?

Düşünüldüğünde, nasıl da ince eleyip sık dokuduğu anlaşılmakta.

Tarif, ileride kaşınabilecek olan her türlü "kimlikçiliğin" yerine "yurtsever, kültürel, demokratik ulusçuluğu" yani Atatürk milliyetçiliğini koymakta.

Bugün, komşularımız da olan Ortadoğu ülkelerinin hali ortada!

"Kimlikçi siyasetler” yüzünden her biri yazık ki paramparça.

En acı örneği Irak’ta, Yemen’de, Libya’da…

Suriye’nin getirildiği vahim nokta ise ortada.

Kan, gözyaşı, acı üstüne acı; insanlık çığlık çığlığa.

Emperyalizmin yerli ve bölgesel "dinci gerici, etnikçi" olan işbirlikçi

güçleriyle, buralarda yürütülen vahşi siyasetlerin, sözde siyasi partilerin, siyasi grupların hepsi, her birisi tam bir “kimlikçi.”

Ya dinci-mezhepçi-etnikçi ya da feodal bölgeci...

Ya Arapçı ya Türkmenci ya da Kürtçü siyasi parti!

Biri Sünnilerin partisi, diğeri Şii vb mezhep partisi!

Yani toplum ya etnik, ya dinsel-mezhepçi ya da feodal bölgeci, gelenekçi olarak bölünüp, parçalanıp ayrıştırılmış.

Siyasete de buna göre şekil al(dırtıl)mış!

Ülkenin yeraltı, yer üstü coğrafyası, toprağı, nüfusu da bu bölünmeye uygun konumlan(dırıl)mış!

Arada bir "seçimler" de yapılmakta, sözde de olsa!

Şiiler Şii partisine; Sünniler de Sünni partisine; Kürtler Kürtlerin; Araplar, Arapların partisine; Türkmenler de kendisininkine oy vermekte! Herkes kendisine oy vermekte.

Kaç seçim geçse de her kesimin nüfusu neyse, her birinin oyu da ona göre şekillenmekte.

Ne Şiiler, Sünnilerin partisine; ne Araplar, Kürtlerin partisine ya da tersine oy vermeyeceğine, sonuçlar hiç değişmeyeceğine ve değişmediğine göre, bu durumda bir seçimin ne anlamı olabilir ki?

Zaten olmamakta ve sadece mevcut ayrılıkları daha da derinleştirip güncellemekte.

Siyasi partiler, demokrasiye göre şekillenmediğinden, seçmen değişimleri ve oy geçişleri de görülmemekte.

Her kimlikçi siyaset, kendininkini diğerleri karşısında iyice kemikleştirmekte ve bilemekte!

Sonuçlar ise her seçimde zaten en baştan belli!

Çünkü koşullar her ne olursa olsun, bu kimlikçi siyasi partilerin birinden diğerine oy geçişleri mümkün değil ki.

Durum böyle olunca da iş, giderek artık hem de dış kaynaklı olarak “bölünmeli” deme noktasına getirilmekte; ve “İyisi mi bölünelim bari” dedirtilmekte!

Zaten her kesimin nüfusu neyse; herhangi bir seçimde de alacağı oyu, hiç değişmemekte; sonuç daha baştan bilinmekte!

Bu durum böyle sürüp gidemeyeceğine göre de iş artık kaçınılmaz olarak mecburi bölünmeye gitmekte ve bölünmekte.

Emperyalizm de başından beri zaten böyle istemekte ve iç çatışmayı körüklemekte!

İşte “kimlikçi siyasetin" sonucu, bölünmüş bir Irak ya da Suriye'de...

Örnekler en yakınımızda, dibimizdeki komşularımızdan; lakin yine de insan konduramıyor; insanın dili varmıyor elbet kendi ülkesi için bu olabilecekleri söylemeye…

İşte bu yüzden, bu gerçeklerin ışığında görmeli, düşünmeli siyaseti.

Cumhuriyetin kazanımlarını ve kuruluş ayarlarını mutlaka yeniden diriltmeli.

Siyaset, ne inanç ne mezhep, ne din-diyanet; ne de etnik aidiyet üzerinden asla yürütülmemeli.

Bunu yapanlara kimler olursa olsun yüz verilmemeli.

Hiçbir yerde, hiçbir nedenle görmezden gelinmemeli, hoş görülmemeli.

Hangi nedenle olursa olsun, en küçük bir prim verilmemeli.

"Kimlikçi siyaset" böler, ayrıştırır, çatıştırır.

Toplumsal dayanışmayı ortadan kaldırır, yoksullaştırır.

Ülkemizin birliği, barışı ve refahı; hukuku, adaletli gelir dağılımı için özgürlükçü demokrasi, çağdaş cumhuriyet için emek verilmeli.

Bunun için de en hayırlısı demokratik siyaset.

Fakat en tehlikelisi ise “kimlikçi siyaset”.

Bu ülkede bir daha, hiç kimsenin kökü, kökeni, bölgesi; inancı, mezhebi, yaşam tarzı sorgulanmadan, demokrasi, adalet ve barış içinde, özgürce, birlikte, kardeşçe yaşamak için;

Milletin ülkesi, devleti ve laik cumhuriyeti ile sosyal adalete dayalı refah içinde güvenle, kalkınmış mutlu Türkiye'de yaşayabilmenin büyülü anahtarı, Tunceli'den, yoksul bir ailenin içinden çıkıp gelmiş insanoğlu insan bir evladını Kemal Kılıçdaroğlu'nu cumhurbaşkanı yapmasındadır.

Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu adı, bu topraklarda "kimlikçi siyasetin" ürettiği her türlü bölücülüğün ve bölünme endişesinin tarihe gömülmesinin en büyük ve tarihsel garantisidir.

Adeta ilaç gibi gelecektir.

Özlenen birlik ve beraberlik, bir daha bozulmamak üzere inşa edilecektir.

Bu tarihsel şans bu ülkeye, bu millete bir kez verilmelidir ve de verilecektir.

Bu şansın değeri bilinmelidir ve de bilinecektir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Cemil Yavuz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Ege Gündem Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ege Gündem Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ege Gündem Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ege Gündem Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.