Fransa’da yaşanan olaylar hepinizim malumudur, ama şöyle bir haber okudum; “ İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, Fransa'da meydana gelen olaylara benzer olayların Türkiye'de yaşayan mülteciler açısından yaşanabileceği yönünde sosyal medyada yapılan paylaşımlar üzerine resen soruşturma başlatıldı.” Bana göre iki türlü yorumlayabiliriz lakin orta da gerçekler var.
Şuan Fransa Avrupa’nın en çok göçmen barındıran ülkesi, tam sayılara bakmadım ama kendi ülkemizi de ikinci ya da üçüncü olarak konumlandırabiliriz. İnternette izlediğim röportajda Fransa’da yaşan protestocuları “Fransız mülteciler” olarak nitelendiriyordu. Peki ne demek bu, Fransız’ın mültecisi mi olur? Şöyle bir geriye dönüp baktığımız da şuan protestolara karışan kişilerin tamamı Fransız vatandaşı ama kendilerini ne “Fransız” ne de “hangi ülke kökenliyse oralı” olarak tanımlamıyor. Bu insanlar Paris’in gettolarında sıkışıp kalmış 3. Veya 4. Nesil Fransız vatandaşları. Tam anlamıyla demokrasi, eşitlik ve sosyal haklar ile büyümemişler. Kendilerini arada kalmış, sömürülmeye ve ezilmeye mecbur bir halk tabakası olarak nitelendiriyorlar veya böyle düşünmeye mecbur bırakılıyorlar.
Örneğin Paris’in gettolarında yetişen 3.nesil Fransız vatandaşın kolay kolay iyi bir eğitim alıp, kendini geliştirip, ülke de söz sahibi yerlere gelmesi ancak peri masallarında olur. Hiç mi yok derseniz, tabiki de var. Ama eşitlik ve sosyal devlet anlayışı ülkenin her bölgesine eşit şekilde dağılmıyor. Metroya bindiğiniz de üç beş istasyon sonra bambaşka bir elit Fransa’ya gelmiş gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Bütün bunları düşününce üzerine devlet hassasiyetini sadece polisle gören bu insanlar doğal olarak “biz zaten ezilen ve kabul görmeyen, vaz geçilebilir veya görmezden gelinebilir halkız” tribine bağlaması gayet doğaldır. Ki zaten bu insanların çoğu anasının babasının yanında, işi olsun olmasın devlet yardımı ama öyle ama böyle yaşayan insanlar. Yani devletle tam olarak kaynaşamamış. Devlet olgusunu anadan, babadan öğreniyorlar, “biz hep ezildik, devlet bizi hep dışladı, Fransa bizi sömürüyor” gibi gibi diyebiliriz. Mantık olarak, bizdeki “siz bilmezsiniz, biz zamanında az mı tüp kuyruklarında bekledik” argümanıyla aynı.
Kendimi onların yerine koyunca, öyle bir ortamda büyüyüp, sürekli ana-baba manipülasyonu bir yandan ülke içine tam entegre edilememe, bende protestolara katılırdım gibime geliyor. Ama bu tabiki de yakalım, yıkalım, yağmalayalım anlamına da gelmiyor. Zaten son dönemde çıkan yağma ve şiddet görüntüleri haklı olanı haksız duruma düşürürcesine. Kendi ülkeme dönüp bakınca, evet bende acaba diyorum. Kendim için olmasa bile benden sonraki nesil için endişeleniyorum. Kim endişelenmez ki? Irkçı mıyım? Kesinlikle değilim ama ülkemde şuan 10 milyondan fazla mülteci ve göçmen bulunuyor. İster istemez aklıma “acaba geri dönecekler mi” veya “herhangi bir önlem alınacak mı” soruları geliyor. Ben böyle şeyler düşünmüyorum “onlar bizim ümmet kardeşimiz tabiki gelecekler” diyen, ya aklından zoru vardır yada geleceği boş vermiş anı yaşıyordur. Herneyse bizde ki meseleye gelecek olursan mevcut iktidarın politikası gereği, mülteci ve göçmenler gitmeyecek en azından bunu biliyorum fakat, bu işe bir önlem alınmalı. Örnek verecek olursak, en baba örnek tabiki de Atatürk’ün mülteci politikası!
-Anadili Türkçe olmayanlar müstakil mahalle kuramaz, işçi ve sanatçı kümesi oluşturmaz.
-Türk soylu olmayanlar istediklere yere yerleşemez.
-Yabancıların bir belediyedeki nüfusu %10’u geçemez.
Bu birkaç başlık daha 1934 yılı resmi gazetesinde yayımlanmış. Tabi ki bir çok alternatif eklenebilir veya düzenlenebilir. Ama dönüp baktığımda gördüğüm; Tam aksine bir entegrasyonu geçtim, ileride önünü alamayacağımız çarpık şekilde bir düzen var. Artık düzen mi, yoksa düzensizlik mi, bilemiyorum. Bir vatandaş olarak tek istediğim, bir an evvel bu soruna bir çözüm bulunması. Ama popülist, kendi tabanına oynayan “Onlar muhacir, biz ensarız” gibi sözler değil kastettiğim. Bakın önümüzde Fransa örneği durup, duruyor! Gönlümden geçen biran önce güvenli bir şekilde, onların da rahat edip uygun yaşam şartları oluşturup, geri gönderilmesi. Şuan olmuyorsa da bu sorunları en temelinden sağlam bir kazığa oturtulması, yoksa ileride “başımız çok ağrıyacak” demedi, demeyin…
Yorum yazarak Ege Gündem Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ege Gündem Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ege Gündem Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ege Gündem Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ege Gündem Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ege Gündem Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ege Gündem Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ege Gündem Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.